Nazım Hikmet Ran kimdir

» Biyografi » Nazım Hikmet Ran kimdir

Doğum Tarihi: 14 Ocak 1902, Selanik, Osmanlı İmparatorluğu

Ölüm Tarihi: 3 Haziran 1963, Moskova, SSCB

Türk şair ve yazardır. Şiirleri elliden fazla dile çevrilmiş ve eserleri birçok ödül almıştır. Türkiye’de serbest nazımın ilk uygulayıcısı ve çağdaş Türk şiirinin en önemli isimlerindendir. Uluslararası bir üne ulaşmıştır ve dünyada 20. yüzyılın en gözde şairleri arasında gösterilmektedir.

Komünist düşünceleri ve yasaklı Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyeliği nedeniyle defalarca tutuklanmış ve yaşamının büyük bölümünü hapiste ya da sürgünde geçirmiş; Türkiye’de 11 ayrı davadan yargılanarak İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde 12 yılı aşkın süre hapis yatmıştır.

Yasaklı olduğu yıllarda Orhan Selim, Ahmet Oğuz, Mümtaz Osman ve Ercüment Er adlarını da kullanmıştır. 1951 yılında Türkiye’den ayrılması sonrasında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarılmış; bu karar ölümünden 46 yıl sonra, 5 Ocak 2009 tarihinde iptal edilmiştir.

Doğum adı Mehmet Nâzım olup, resmi olarak, 1935’te yürürlüğe giren Soyadı Kanunu gereği Ran soyadını, 1951’de vatandaşlıktan çıkarılması üzerine Polonya vatandaşlığına geçince ise, dedesinden dolayı Borzecki soyadını almakla birlikte, kendisi soyadı yerine babasının adını kullanarak hep Nâzım Hikmet ismini kullanmıştır.

1963 yılında Moskova’da kalp krizi sonucu ölmüştür. Mezarı hâlen Moskova’dadır.

Yaşam öyküsü

Ailesi

Babası, Matbuat Umum Müdürlüğü ve Hamburg Şehbenderliği yapmış olan Hikmet Nâzım Bey’dir. Hikmet Bey, Diyarbakır, Halep, Konya ve Sivas gibi illerde valilikler yapmış olan Mehmet Nâzım Paşa’nın oğludur. Mevlevi tarikatından olan ve özgürlükçü fikirlere sahip Nâzım Paşa, Selanik’in son valisidir.

Annesi Ayşe Celile Hanım, dilci ve eğitimci de olan Hasan Enver Paşa ile Leyla Hanım’ın kızıdır; piyano çalan, resim yapan, Fransızca bilen bir kadındır. Hasan Enver Paşa Polonya’dan 1848 Ayaklanmaları sırasında Osmanlı İmparatorluğu’na göç eden ve Osmanlı vatandaşı olunca Mustafa Celalettin Paşa adını alan Konstantin Borzecki’nin oğludur.

Mustafa Celaleddin Paşa, Osmanlı Ordusu’nda subay olarak görev yapmış ve Türk tarihi üzerine önemli bir eser olan Les Turcs anciens et modernes (Eski ve Yeni Türkler) kitabını yazmıştır. Celile Hanım’ın annesi Leyla Hanım ise Alman kökenli Osmanlı generali Mehmet Ali Paşa’nın, yani Ludwig Karl Friedrich Detroit’in kızıdır. Celile Hanım’ın kız kardeşi Münevver Hanım, şair Oktay Rifat’ın annesidir. Oğlu Nâzım tarafından “Alman, Polonyalı, Gürcü, Çerkes ve Fransız kökenli” olarak tarif edilen Celile Hanım, 3/8 Çerkes, 2/8 Leh, 1/8 Sırp, 1/8 Alman, 1/8 Fransız (Huguenot) kökenliydi.

Nâzım Hikmet’in babası Hikmet Nâzım Bey ile annesi Ayşe Celile Hanım 1901 Şubat ayında evlendiler.

Çocukluğu

Nâzım Hikmet, Mehmed Nâzım adıyla 15 Ocak 1902 tarihinde Selanik’te doğdu. O sırada Hariciye Nezareti memuru olarak Selanik’te çalışan Hikmet Bey, Nâzım’ın çocukluğunda memuriyetten ayrıldı ve ailesiyle birlikte, Halep’te bulunan babasının yanına gitti. Burada bulundukları sırada Hikmet-Celile çiftinin biri Ali İbrahim, diğeri Samiye adında iki çocuğu oldu, fakat Ali İbrahim dizanteriye yakalanıp öldü. Nâzım Paşa’nın Diyarbakır’a atanmasıyla birlikte, Hikmet Bey ve ailesi de Diyarbakır’a taşındı. Ancak burada bunalan Hikmet Bey, ailesiyle birlikte İstanbul’a taşındı. Hikmet Bey’in İstanbul’daki iş kurma denemeleri de iflasla neticelenince memuriyet hayatına geri döndü. Fransızca bildiği için 28 Şubat 1914’te Matbuat-ı Umumiye çevirmenliğine atandı. Bu sırada 1910 yılında emekli olan Nâzım Paşa da İstanbul’a, oğlunun yanına taşındı.

Nâzım Hikmet, ilk öğrenimini Göztepe Taş Mektebinde tamamladı. İlk şiiri Feryad-ı Vatan’ı 3 Temmuz 1913’te yazdı. Aynı yıl Mekteb-i Sultanide ortaokula başladı, fakat bu okulun pahalı olması nedeniyle Nişantaşı Sultanisine geçti.

Bir aile toplantısında denizciler için yazdığı bir kahramanlık şiirini Bahriye Nazırı Cemal Paşa’ya okuyunca Bahriye Mektebine gitmesine karar verildi. 25 Eylül 1915’te Heybeliada Bahriye Mektebine girdi. O sırada Yahya Kemal de bu okulda öğretmenlik yapmaktaydı. Yahya Kemal’in, Nâzım’ın annesi Celile Hanım’la ilişkisi olduğu söylentileri, Hikmet-Celile çiftinin arasını bozdu ve çift, bir süre sonra boşandı. Hikmet Bey daha sonra Cavide Hanım’la evlendi, ondan Metin ve Fatma (Melda) adlarında iki çocuğu oldu; 1918-1922 yılları arasında Hamburg Başkonsolosu olarak görev yaptı. Celile Hanım ise resim dalında eğitim almak için Paris’e gitti.

Nâzım’ın Mehmed Nâzım imzasıyla yazdığı ve ilk yayımlanan şiiri olan Hala Servilerde Ağlıyorlar mı? 3 Ekim 1918’de Yeni Mecmua dergisinde çıktı. Nâzım aynı yıl 26 kişi içinden 8. olarak Bahriye Mektebinden mezun oldu. Karne değerlendirmelerinde zeki, orta derecede çalışkan ve ahlakî tavırları iyi bir öğrenci olmakla birlikte, elbisesine özen göstermediği ve sinirli olduğu belirtilmektedir. Mezun olduğunda dönemin okul gemisi Hamidiye gemisine güverte stajyer subayı olarak atandı. 1919 kışında zatülcenp hastalığına yakalandı, birkaç ay süren tedavisi sırasında sağlık kurulu 1920 Mayıs ayında Nâzım’ı askerlikten çürüğe çıkardı.

Millî Mücadele dönemi

Millî Mücadelenin ilk yılını hasta olarak geçiren Nâzım Hikmet, 19 yaşındayken, 1921 Ocak ayında arkadaşı Vâlâ Nureddin ile Kurtuluş Savaşına katılmak üzere ailesinden habersiz Anadolu’ya geçti. İnebolu’ya vardığında Anadolu halkının, özellikle köylünün çileli yaşayışını yakından gördü. Bu sırada Spartakistlerden Sadık Ahi (Mehmet Eti) adlı bir sosyalistle tanıştı ve ondan yeni fikirler öğrendi. Yedi günlük yaya yolculuk sonrasında Ankara’ya ulaştı. Cepheye gönderilmedi, Tedrisat-ı Taliye Müdürü Kâzım Nâmi’nin (Duru) yardımıyla 14 Haziran 1921’de Bolu Sultanisi kısm-ı iptidai muallimliğine atandı. Burada bir süre öğretmenlik yaptı, çevrenin tutucu olması nedeniyle zorlandı, hatta Milli Mücadeleye karşı padişahı destekleyen kişilerin düşmanlığını kazandı.

Ağustos 1921’de Bolu’dan ayrıldı. Düzce, Akçakoca, Zonguldak ve Trabzon’dan geçerek 30 Eylül’de Batum’a ulaştı. Burada bir süre yaşadı, yolculuğunda kendisine eşlik eden Vâlâ Nureddin’in yanı sıra Batum’da tanıştığı Ahmet Cevat (Emre) ve Şevket Süreyya (Aydemir) ile Temmuz 1922’de Tiflis’ten Moskova’ya gitti.

Moskova dönemi (1922-1928)

Nâzım Hikmet Temmuz 1922’de Moskova’ya vardığında Ekim Devrimi sonrasında başlamış olan Rus İç Savaşının son ayları yaşanıyordu. Nâzım Türkiye Komünist Partisi üyesi olarak burada Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesinde felsefe, siyasal bilimler ve iktisat dallarından oluşan Marksizm-Leninizm eğitimi aldı.

Moskova’da SSCB’nin ilk yıllarına tanık oldu. Rus avangart şiirini inceledi; Bagritski, Mayakovski, Selvinski, İnber, Panov gibi edebiyatçıların eserlerini tanıdı. Rus fütüristleri ve konstrüktivistlerinden esinlendiği bu dönemde klasik biçimden sıyrılarak yeni bir biçim geliştirmeye başladı. 1923 Ocak ayında Mayerhold Tiyatrosunda düzenlenen Uluslararası Sanat Gösterisinde Yeni Sanat başlıklı şiirini okudu. 1924’te yayınlanan ve Türkiye Komünist Partisinin (TKP) kurucularından Mustafa Suphi ve 14 arkadaşının 28-29 Ocak 1921’de Trabzon açıklarından boğularak katledilmelerini anlatan ilk şiir kitabı 28 Kanunisani Moskova’da sahnelendi.

Ekim Devriminin lideri Lenin’in 24 Ocak 1924 günü ölmesi üzerine Nâzım, Lenin’in mezarında beş dakika nöbet tuttu.

Ölümü

3 Haziran 1963 sabahı saat 06.30’da gazetesini almak üzere ikinci kattaki dairesinden apartman kapısına yürüdüğü sırada, tam gazetesine uzanırken geçirdiği kalp krizi sonucunda öldü. Sovyet Yazarlar Birliği salonunda yapılan törene yerli ve yabancı yüzlerce sanatçı katıldı ve törenin görüntüleri siyah beyaz olarak kaydedildi. Ünlü Novodeviçi Mezarlığında gömüldü.

Meşhur şiirlerinden biri olan Rüzgâra Karşı Yürüyen Adam figürü siyah granitten yapılan mezar taşı üzerinde ebedileştirildi.