En dibe batsak şöyle ayaklarımızı kuma vurup yüzeye çıkacağız gibi…
Şu cennet vatanın güzelliklerini say say bitiremeyiz. Ne güzel coğrafyası ne güzel havası ne tarımsal zenginlikleri ne de jeopolitik önemine ilişkin pozitif verileri saymak yetmez.
Sabah uyanıyoruz, bahar gelmiş, dallar yeşillenmiş, tezgahlarda bahar meyveleri, güneş ısıtıyor tenimizi.
Gün başlarken alıyoruz elimize telefonları, açıyoruz bilgisayarları ya da televizyonları, her kanaldan ayrı bir negatiflik saldırıyor ruhumuza. Ne baharın önemi kalıyor ne de bugüne de uyanabilmiş olduğumuz için edeceğimiz şükürlerin…
Hani klişe bir söz vardır, her yeni gün bir hediyedir insana; bunun için her sabah şükretmemiz gerekirken antidepresanımızı aldık mı bugün diye düşünüyoruz.
İnsan kendine neden yapar bu kötülüğü? Örneğin siz, kendinizi öz iradeniz ile zindanlara kapatır mıydınız? Peki insanoğlu neden kendine bunu yapanları kendini yönetsin diye seçer, seçer, seçer, seçmeye devam eder de vazgeçemez? Stockholm Sendromu mudur başımıza gelen?
***
Gökkube altında nasıl kendi kendimize mutsuz olmayı başarabiliyoruz? Buna sebep olanların bu tükenmez hırsları nedir? Bu bencillik seviyesine ulaşabilmek hangi zorunluluğun sonucudur?
Kadınların nasıl doğurması gerektiğine karar veren erkekler, hayvanlara işkence eden psikopatlar, tutuklanan gencecik çocuklar, hapishane ile tehdit edilen gazeteciler ve iş insanları, erkek bireyler tarafından katledilen kadınlar, ailesi tarafından işkence edilen korunmasız çocuklar, işlerini kaybetmekten korktukları için fikirlerini ifade edemeyen milyonlar, açlıkla mücadele eden milyonlar…
Bu toprakların hak ettiği bu mudur? Herkes kendi işine bakmalı artık ve bu topraklara lazım olan yegane şey yüksek etik değerlerin özümsenmesi.
***
Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesi ile başlayan protestolar ve eylemler sürüyor. Ülkeyi yönetenler demokrasiden ziyade ‘demokrasi görünümlü ve sözümona seçim sandıklarının kurulduğu’ otokrasiye geçişe duyduğu özlemi daha iyi ifade edemezlerdi.
Ama işte halk buna 7’den 77’ye hayır dedi. Kimisi sokaklarda eylemlere katıldı, kimisi evinde tencere tava çaldı. Kimisi yazdı, kimisi ekranlarda söyledi. Kimisi de hiçbir şey yapamasa bile boykot yaptı ve bazı günlerde alışveriş yapmayı kesti.
***
Türkiye yakın siyasi tarihinde hiç tanık olmadığı günler yaşıyor. İnsanlar bazı kahveci dükkanlarından kahve almadıkları için koca koca bakanlar aynı kahveci dükkanı önünde sıraya girdiler. Kahve fiyatlarından haberdar olmuş oldular. Vatandaş az ya da çok kendi ekonomik durumuna göre alışveriş boykotları yapınca tüm kabine mutfak alışverişine çıktılar. Piyasa şartlarından haberdar olmuş oldular. Bunlar gerçekten bir ütopya gibi ama değil…
***
Demokrasi sancılı geliyor ama geliyor. Bu gökkubbeye sığmıyor demokrasi, hak, hukuk ve adalet isteyen milyonların sesleri. Bizleri uzun yıllardır bu cennet vatanda, bu gökkubbe altında nefessiz bıraklara inat sesler yükseliyor ve yükselmeye de devam edecek. İnsan olma onuru ellerinden alınmış milyonlar olarak attığımız çığlıklar ile gökkubbeyi delip geçeceğiz.
***
Onurlu duruşlarından bir adım geri atmayan gazetecilere ve muhaliflere selam olsun, barışçıl eylemleri ile fark yaratan gençlerin varlığına teşekkürler olsun. Hepimizin o gençlere bir gelecek borcu var.