Yine yalan yanlış enflasyon hesapları üzerinden 2025 yılı için asgari ücret tartışmaları yapılıyor. Bırakın geçmiş yıllarda yaşanan kayıpların telafisini, bu yılsonunda en az yüzde 44 olması beklenen TÜİK enflasyonu bile konuşulmuyor. TÜİK’in yüzde 44, ENAG’ın yüzde 90 enflasyon seviyeleri yerine, iktidarın Orta Vadeli Programdaki yüzde 21’lik enflasyon hedefinden pazarlığı başlatmak istiyorlar. MÜSİAD temsilcileri başta olmak üzere işveren tarafı, yüzde 35’ler seviyesinde bir artış yapabileceğini ifade ediyor.
Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası, uzun süredir, enflasyon beklentilerinin kırılması için geçmiş enflasyon değil, ücretlerin ve diğer fiyatlama davranışlarının gelecek dönem hedeflenen enflasyonuna göre (yüzde 21) belirlenmesini öneriyorlardı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yüzde 43.98’lik Yeniden Değerleme Oranını Resmi Gazetede yayınlaması ile bu önerinin hiçbir dayanağı kalmadı. Ortada yüzde 44 oranında Yeniden Değerleme Oranı varken, bu saatten sonra kimse yüzde 21’lik enflasyon beklentisine inanmaz, güvenmez… Üstelik yıllardır iktidarın hiçbir enflasyon beklentisi tutmamışken…..
Ekonomideki dengeler 2016’dan itibaren iyice bozulmaya başladı, 2018 Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçişle bozulma hız kazandı, 2021 Ekim ayında Nas iddiası ile tamamen zıvanadan çıktı. Toplumun büyük bir kesiminde TÜİK’in enflasyon ölçümlerine güven kalmadı. 2020 Ocak ayından itibaren elimizde iki ayrı enflasyon veri seti var. Bir tanesi TÜİK’in, diğeri de bağımsız iktisatçılardan oluşan ENAG’ın.
RAKAMLAR YALAN SÖYLEMEZ
ENAG’ın ölçümü 2020’de başladığı için ben asgari ücret ve emekli aylıkları tartışmalarına Ocak 2020’den itibaren bakmak istedim. Ancak şunu da hemen belirteyim. Ocak 2020 ayında işçiler ücretlerinden, emekliler aylıklarından memnun muydu? Elbette memnun değillerdi. Ama bugün geldiğimiz ücret seviyelerinde 2020 Ocak ayının 2325 liralık asgari ücretini ve 1500 liralık en düşük emekli aylığının alım gücünü mumla arıyoruz. Dürüst davranırsanız, rakamlar (istatistik) yalan söylemez.
Şimdi tablolar ve grafikler eşliğinde asgari ücret ve en düşük emekli aylığı üzerinde konuşulan senaryoları, geçmiş dönemlerde enflasyonun yok ettiği alım gücünü yerine koymak için olması gereken seviyeleri, iş dünyasının ve devletin karşılayıp karşılayamayacağını tartışalım.
İlk tablomuzda yüzde 25’le başlayan ve yüzde 85-90 ENAG enflasyonuna kadar olan bir yelpazedeki asgari ücret senaryolarını görüyoruz. 21 bin lira ile 33 bin lira arasında…
OYSA KONUŞMAMIZ GEREKEN GEÇMİŞ YILLAR VAR
Eğer yukarıdaki senaryolar içinde kalırsak, geçmiş yıllarda, özellikle 2022 ve 2023 yıllarında NAS politikalarıyla çıldıran ama TÜİK’in ölçmediği gerçek enflasyonu yok saymış oluruz. TÜİK’in yanlış ölçtüğü enflasyonu meşrulaştırırız. O zaman 2020 Ocak ve 2024 sonu itibarı ile son 5 yılın birikimli enflasyonuna göz atalım. Aşağıdaki tablo çok berrak gösteriyor.
2020 Ocak ayından bu güne kadar ENAG’ın ölçtüğü birikimli enflasyon yüzde 2383 olmuş. Fiyatlar genel seviyesi tam 24.8 misli artmış.
TÜİK’e göre ise artış sadece yüzde 507… Yani 6 misli… Hani iktidar cephesi diyor ya, asgari ücreti enflasyona ezdirmedik. Gerçeği yansıtmayan TÜİK verilerine göre ezdirmediler. TÜİK’e göre asgari ücret artsaydı bırakın 2025 yılı için 21-25 bin liraları, asgari ücret 14 bin lira olacaktı…
Oysa çarşıda pazarda, gerçek hayatta Ocak 2020 yılındaki 2.325 liralık asgari ücretin alım gücünü yakalamak için 2025 yılı asgari ücretinin 57.660 lira olması gerekiyor.
EN DÜŞÜK EMEKLİ AYLIĞINA GELİNCE…
Ocak 2020 tarihinde düşük emekli aylığı 1500 lira idi. Yine ENAG enflasyonuna göre o tarihteki alım gücünü yakalayabilmek için bugün en düşük emekli aylığının 37.200 lira olması gerekir. Ama ona da itirazlar var. 2004 yılında en düşük emekli aylığı asgari ücretin yüzde 40 fazlası idi. 2016 yılında eşitlendi. Daha sonra ise en düşük emekli aylığı asgari ücretin yüzde 73 seviyesine geldi.
Yine tablodan bakalım.
ENAG’ın enflasyon ölçümlerinden yaptığım endeks için küçük bir tanımlama… 2020 Ocak ayında gıdadan konut harcamalarına, giyim kuşamdan eğitim sağlık harcamalarına, ulaşımdan iletişime tüm harcamalarınızı topladığınız değer 100… 2024 sonunda yüzde 85 yıllık enflasyon olması durumunda tüm aynı mal ve hizmetleri satın alacağınız değer 2483 oluyor. Başka bir ifade ile 28.2 kat artıyor. Bu durumda Ocak 2020’de 2325 lira olan asgari ücretin 57.660 liraya, 1500 lira olan en düşük emekli aylığının da 37.200 liraya çıkması gerekiyor. Eğer en düşük emekli aylığı asgari ücretin yüzde 40 fazlası olmaya devam etseydi, bu durumda en düşük emekli aylığı 80.724 lira olacaktı.
DEVLET VE İŞVERENLER BATAR MI?
Israrla vurgulamak istediğim şu: Burada bulduğum rakamlar işçinin, emeklinin halinden memnun olmadığı 2020 Ocak ayı ücret ve aylık seviyeleri… 2020 yılında işverenler ve devlet batıyor muydu ki, bugün asgari ücret ve emekli aylıkları reel olarak aynı seviyeye geldiğinde batsın? Buna da grafiklerle bakalım.
Emek gelirlerinin milli gelirden (GSYH) aldığı pay. Mavi çizgi dünya ortalamasını, kırmızı çizgi Türkiye’yi gösteriyor. Ücretlerde, özellikle 2016’da başlayan ve 2018’de hızlanan bir gerileme belirgin şekilde görülüyor. (Grafik Dr. Orhan Karaca X hesabından alınmıştır.)
500 büyük firmanın ücret ve kar paylarına baktığımızda Timsah Kapitalizminin gelişimini daha net görüyoruz.
Ücretlerin payını gösteren kesik çizgi 2016’dan itibaren dramatik bir şekilde düşerken, düz çizgi ile gösterilen karların payı büyük bir hızla artıyor. İki çizginin uçları ağzını açmış bir timsahı andırdığı için, biz buna timsah kapitalizmi diyoruz. (Grafik, Prof. Dr.Aziz Çelik X hesabından alınmıştır.)
Bu grafiklere göre 2020 yılında ve daha önceki yıllarda Türk özel sektörünün batacağı falan yoktu. Bugün de 2020 yılı şartlarına, hatta 2007 şartlarına dönülmesi halinde de batmaz.
Başta Daron Acemoğlu olmak üzere, bazı iktisatçıların bir sözü var. “İşçi ücretlerinin artması için emek verimliliğinin artması lazım. Üretimde faktör verimliliği artsın ki, ücretler artsın…” Doğru bir genelleme. Ama buyurun Türkiye’de emek verimliliği ile reel ücret seviyesine birlikte bakalım.
1982 yılından 2023 yılına kadar olan dönem. Kırmızı noktalı çizgi reel işçi ücretlerini, mavi çizgi de emek verimliliğini gösteriyor. Emek verimliliği özellikle 2001 yılından itibaren belirgin bir şekilde artarken reel ücretler hiç artmamış. Acemoğlu ve sermaye iktisatçıları bu grafiği sermayedeki teknolojik gelişme ile mi açıklayacaklar? Türkiye’de yüksek teknolojili sanayinin payı, toplamda yüzde 3, yüzde 3.5 seviyesinde. Hangi teknolojiden söz ediyoruz? Düpedüz bir emek sömürüsü görülüyor… (Grafik Duvan Berke X hesabından alınmıştır)
GELELİM EMEKLİLERE… DEVLET BATAR MI?
2016 yılında emeklilerin milli gelirden aldığı pay yüzde 7 iken, 2024 yılında yüzde 5.4’e düştü. Üstelik bu süre içinde emeklilerin sayısı da yüzde 40 arttı. Toplam pay 1.6 puan gerilerken, kişi başına paydaki gerileme 4.4 puanla çok daha dramatik oldu.
Türkiye’yi, emekliler için tam bir cehenneme çevirdiler. Kamunun emekliler için yaptığı harcamaların toplam harcamalar içindeki payı yüzde 4.3… Dünya ortalaması neredeyse iki katı. Yüzde 7.9 Dünya ortalaması derken gelişmiş sosyal devlet ve Kuzey Avrupa ülkeleri de var, Senegal, Tanzanya, Zimbabwe, Sudan gibi ülkeler de var. Kamu harcamaları içinde emeklilerin payı Avrupa’da yüzde 11.3…
Emeklilik harcamaları, sosyal yardımlar ve sağlık harcamalarının toplamı da kamunun ve devletin ne derece halkını düşündüğünü, ne derece sosyal bir devlet olduğunu gösterir. Bir de oradan bakalım.
Dünyanın en büyük ilk 20 ekonomisi arasındayız. Ama bu büyüklük, refah olarak topluma yansımıyor. Bu büyüklüğün nimetlerinden küçük bir azınlık faydalanabiliyor. Sosyal devlet olma kriterlerine göre, dünya ortalamasının yarısı, Avrupa ortalamasının üçte biri kadarız. Anayasada Türkiye Cumhuriyeti için yapılan “Sosyal Devlet” tanımı da tıpkı “Laiklik” tanımı gibi boşta kalıyor. Sosyal devlet dediğiniz zaman içine herkese kaliteli ücretsiz eğitim harcamalarını da eklemelisiniz. Okullarda çocuklar aç, kaloriferler yanmıyor, çocuklar soğuktan donuyor. Neyi konuşuyoruz?
Devlet bir türlü sosyal devlet olamadığı gibi her sene daha da bozuluyor. Bu kez sosyal harcamaların milli gelire oranı olarak değil, bütçeye oranı olarak yıllar içinde tabloya bir göz atalım. Sosyal devlet olmanın gereği için (emeklilik, sosyal yardımlar, sağlık harcamaları) 2016’da bütçeden ayrılan pay yüzde 18’den, 2025te yüzde 12.4’e düşüyor. Üstelik de emekli sayısı yüzde 40 artmış olmasına rağmen. Faize ödenecek tutar yüzde de 9’dan yüzde 13’e yükseliyor. Daha vahimi ise devletin almaktan vazgeçtiği vergi. Vergi tahakkuk ediyor. Başka bir ifade ile bir kaçırma yok. Kayıt dışılık yok. Ama devlet çeşitli teşvikler adı altında bu verginin büyük bir bölümünü işverenlerden almıyor. Sosyal harcamalardan daha büyük bir paydan söz ediyoruz. 2025 yılı için almaktan vazgeçilen vergi tutarı 3 trilyon lira. Bunun sadece 800 milyar kadarı asgari ücretten alınması gereken ama vazgeçilen vergi. Kalan 2.2 trilyon lirası ise işverenlerden alınması vazgeçilen vergi.
Devlet emeklisine hak ettiği parayı kesti de, devletin bütçesi düzeldi mi? Onun da en büyük göstergesi, bütçe açığının milli gelire oranı.
2020 yılında en düşük emekli aylığı olarak 1500 lira verilirken, bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 3.5 idi. 2023 yılında emekli aylıklarını kuşa çevirdiler. Bütçe açığının milli gelire oranı gizlenen KKM yüküne rağmen yüzde 5.4’e, Merkez Bankası’nın sırtına yüklenen KKM zararları ile birlikte yü de 8.9’a çıktı. Emeklinin aylıklarından kesildi, sarayın ve bürokrasinin şatafatına ve şişirilmiş ihale bedelleri ile yandaşlara, tarikatlara aktarıldı.
En düşük emekli aylığı ile asgari ücret eşitlense ve her ikisi de 2025 yılı için 57.660 lira olsa, devlet de batmaz, özel sektör de… İşçi ve emekliler, sadece 2020 Ocak ayındaki alım gücüne ulaşabilirler.